Çamları özledim. Omuzları karla yüklü kara çamları...
Köy yerindeki köpek havlamalarını, rüzgarın hışırdattığı selvilerin sesini, kara basarken çıkan gıcırtıları özledim. Kulaklarım soğuktan acırdı. Yün kokusundan sıkılmış burnumu biraz rahatlatmak için atkımı sıyırır, havayı ciğerlerim yanana kadar içime çekerdim. Ne toz, ne egzoz kokusu; belki biraz is...
Toprak nefes alır; otlar kışın sararıp, yazın tekrar yeşerirdi.
Turuncu akşam güneşi ışıklarını da özledim. Önünde de belki yaprakları dökük bir çınarın arasından yükselen bir minare silüeti... Bilmiyorum, minarelerin ucu o zaman sanki şimdiki kadar sivri değildi. Minarelerin ucunun sivri olmayışını özledim.
Köy yerindeki köpek havlamalarını, rüzgarın hışırdattığı selvilerin sesini, kara basarken çıkan gıcırtıları özledim. Kulaklarım soğuktan acırdı. Yün kokusundan sıkılmış burnumu biraz rahatlatmak için atkımı sıyırır, havayı ciğerlerim yanana kadar içime çekerdim. Ne toz, ne egzoz kokusu; belki biraz is...
Toprak nefes alır; otlar kışın sararıp, yazın tekrar yeşerirdi.
Turuncu akşam güneşi ışıklarını da özledim. Önünde de belki yaprakları dökük bir çınarın arasından yükselen bir minare silüeti... Bilmiyorum, minarelerin ucu o zaman sanki şimdiki kadar sivri değildi. Minarelerin ucunun sivri olmayışını özledim.