Bu sene de İstanbul'a gittim. Geçen sene İstanbul'da yarışma formatında olmaması hoşuma gitmişti. İzmir'de öyle değil. Tabii ki yarışma formatında düzenlenmesi kötü bir şey değil, ama "...oyunlarını etkinlik öncesi hazırladığı tespit edilen gruplar ödül değerlendirmesine girmeye hak kazanamayacaktır, katılım belgeleri teslim edilmeyecektir" gibi cümleler biraz soğuk. Belki daha küçük yaştakilere hitap eden bir etkinliktir. Ben eşek kadar oldum artık.
BUG'da organizasyon iyiydi. Geçen sene de iyiydi, bu sene de iyiydi. Geçen sene, ilk defa düzenlenmesinden dolayı organizatörler biraz daha heyecanlı gibiydiler sadece.
Bu sene tema bir cümleydi: "We don't see things as they are, we see them as we are.".
Oyun fikirleri
Yine tema açıklandıktan bir saat kadar sonra herkes oyun fikrini sundu.
Bir kadın vardı. Normalde oyunla pek ilgisi olmayan biri gibiydi. Kodcu arıyordu, bana sordu. Unity bilmiyorum diye "Başkasıyla yaparsanız daha iyi olur" dedim. Çocuğuyla gelmişti. Bir bebeğin büyümesini anlatan bir oyun yapmak istiyordu. Bebek başta oyuncak toplayacak, sonra alyans, araba falan toplayacak gibi bir şey. Konsepte pek uygun değildi tabii. Herhalde çocuğuyla ilgili içindeki kaygılarını falan birilerine bu yolla anlatmak istiyordu.
Bazen kendime bakıyorum, çok fazla anlatacak bir şeyim yok. Hayalimdeki oyunlar çocukluğumdan beri oynadığım oyunların taklitlerinden, modifiyelerinden ve sentezlerinden çok da fazlası değil. Onun için bu fikirlerin çoğunu çöpe atıyorum. Çünkü taklitçi ya da kopyacı olmak istemiyorum. Ama örneğin Mario'ya benzer bir oyun yapmak istemek, aslında özentilik ya da kopyacılıktan kaynaklanmıyor; Mario oynayarak geçen bir çocukluğun anlatılma isteği belki. Biz buyuz diyoruz. Yaratıcı sürece girince hamurumuzda ne varsa o ortaya çıkıyor. Onun için Mario'ya benzeyince "Tüh ya özgün olmadı" diye üzülmüyoruz, "Ne mutlu Mario'ya benzediyse" diyeceğiz utanmasak. Özentilikle arasında ince bir çizgi var, hatta bazen bu çizgi kayboluyor :)
Evet bizim oyun da Mario'ya benziyor :) Ama kopyası değil, bir şeyin kopyasını daha önce çok yapan olduysa artık adına janr diyorlar :) Bir de her gördüğü iki boyutlu oyuna "Mario gibi" diyen var. Geçen bi kız arkadaşa Worms açtım, "Aa Mario gibi" dedi. Worms açtım Worms Worms. Mario gibiymiş Worms.
Ekibin kurulması
Sonra Tamer'le tanıştık. Hacı biz Unity'ciyiz, gel boşver SDL'i, Unity'yle yapalım senin fikri dedi. Timuçin'le Erkin de onun arkadaşlarıydı, sonradan gelmişlerdi. Onlar kodcu, ben çizici oldum.
Kafa adamlardı, beraber oturamadık, ona üzüldüm. Sunumlardan önce, geçen seneden tanıdık olan elemanların (nam-ı diğer kırmızı masa) yanına oturmuştum, kalkamadım. Saçma oldu. Kalksaydım iyiydi. Onun için biraz ayrı kaldık.
Ama oyun çok güzel oldu, ellerine sağlık hepsinin. Sunum falan çok güzel geçti. İnsanlar eğlendiler, oyunu alkışladılar. Öyle alkış meraklısı değilim tabi de, alkış o iki günlük emeğin ödülü oluyor. Zaten sağolsunlar bitiremesen falan da herkesi alkışlıyorlar. Ama "Arkadaşlarımıza teşekkür ederiz, sıradaki arkadaşımıza geçelim" alkışıyla alkışlamadılar, "Helal len güzel olmuş" alkışıyla alkışladılar :)
Timuçin'e "abi çok beğendiler" dedim. O da sevinçle "evet" dedi. Bi sevindik.
Both Within Us (bizinki)
Temayı yazmıştım, bir daha yazayım: "We don't see things as they are, we see them as we are."
Türkçesini şey edemedim şimdi :) Oyunda kırmızı ve pembe olmak üzere iki tipte gözlük ve etrafta gezinen yaratıklar var. Kırmızı gözlüğü takınca yaratıklar zombivari şeytani canavarlara dönüşüp bize saldırmaya başlıyorlar. Pembe gözlüğü taktığımızda tekrar sakinleşip tatlı tatlı gezmeye başlıyorlar.
Aslında ana karakter bu olmayacaktı, ama Photoshop çöküp de dört saatlik çalışmayı alıp götürünce ana karakter çizmeye vakit kalmadı. Biraz da ilham gelmediğinden dolayı "Top gibi olanı ana karakter yapıverelim" dedik. Yakıştı da kerataya.
Oyunu buradan indirebilirsiniz.
Bu da oyunun ggj sitesindeki sayfası.
Aşağıdaki oyun sunumları videosundan oynanışını da izleyebilirsiniz. Hatta daha güzeli, diğer oyunları da izleyebilirsiniz. Az önce ben tekrar izledim. Çoğu kısmı hatırlamıyormuşum. Ayakta uyuyordum çünkü artık :) Herkeste de o yorgunluk var.